Temmuzun o bunaltıcı sıcağının altında, yoğun ve stresli geçen bir işi hakkıyla tamamlamış olmanın verdiği rahatlıkla evime dönmeye çalışıyordum. İstanbul trafiği yine her zamanki gibi kilitlenmiş durumdaydı. Bu keşmekeşlikten bir an önce sıyrılmam gerektiğini düşünüp kendimi sahile, motor iskelelerine attım. Köprü trafiğine katlanmaktansa motorla Üsküdar'a geçmek en mantıklısıydı. Püfür püfür boğaz eşliğinde...
Verdiğim bu kararın, bana hayatın silik bir detayını sunacağının farkında olmadan, Kabataş - Üsküdar motorunun güvertesinde buldum kendimi. Güneş tüm sıcaklığıyla tarihi yarımadanın ardından batmak üzereydi ve İstanbul yine o bilindik siluetine bürünmüştü. Dalgaların sesi huzur vericiydi, tüm yorgunluğumu alıp götürüyordu beyaz köpüklerinin üzerinde.
Teknenin dalgalar arasında hafifçe sallanarak ilerleyişi esnasında cılız bir ses duydum. Kafamı çevirip güvertedeki insanlara baktım tek tek. Kimisi işten çıkmış, onlar da benim gibi evlerine ulaşmaya çalışan insanlardı. Bazıları müzik çalarlarının kulaklıklarını takmış müzik dinliyordu. Birkaç kişinin elinde gazete ve kitap gördüm. Birkaç grup insan ise kendi aralarında konuşuyorlardı. Ve teknenin motorunun dalgaları parçalayan sesi...
Derken o ince, cılız sesi bir kez daha duydum. Sesin geldiği yöne doğru döndüm. Ve onu gördüm; 15 yaşlarında genç bir kız, kalabalığın tam ortasında durmuş bir şeyler söylüyordu insanlara. Üzerindeki mavi gömleği ile sanki denizden uzanıp gelmişti teknenin güvertesine. Yüzündeki duruluğu ve sade ifadesiyle köpükleri andırıyordu.
Biraz daha kulak kabartarak ne dediğini duymaya çalıştım. Belki bildik bir hikayeydi ama okul harçlığı için kalem satıyordu. Akranları tatil beldelerinde yaz tatilini güle oynaya geçirirken, o, temmuzun ortasında, gelecek öğretim yılı için harçlığını kazanmaya çalışıyordu.
Bir süre izledim, insanların tepkisini görmek istedim. Ama benim dışımda kimse o kızı farketmemişti ya da görmezden gelmişlerdi. Zaten sesini de pek duyuramıyordu.
Kalabalığın arasında bir hayalet misali süzülüyordu yavaşça. Bu anı fotoğraflamam gerektiğini farkettim ve makinemi çıkarttım. Tek poz kızın fotoğrafını çektikten sonra göz göze geldik. Tebessümümü görmesiyle yanıma gelmesi bir oldu. Kendisinden 2 tane kalem rica ettim ve ederinden biraz daha fazlasını teşekkür ederek usulca avuçlarına bıraktım. Batan güneşin son ışıltılarını gördüm gözlerinde. Kalemleri çantama koymak için eğildim. Kalktığımda ise kız çoktan yok olmuştu. Ve onu bir daha göremedim...
(Görsel: Onur Diribaş - Mavili Kız)
(Müzik: George Frideric Handel - Lascia ch'io pianga' from 'Rinaldo {Performed by Tuva Semmingsen & Barokksolistene})