Ayrılma vakti gelmişti. Son kez sarıldım sana. Kollarımı sıkı sıkı doladım sıcacık bedenine. Doyasıya kokladım seni ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. Sonra sen soğuk demirlerin arasındaki sıcak koltuğuna oturdun. Tren yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştı. Yüzüne son kez bir daha baktım. Ve öylece, hareketsiz bir şekilde son vagonun da gözden kaybolmasını izledim.
İçimdeki hüzünle birlikte eve vardığımda sessiz bir ev karşıladı beni. Sessiz ve sensiz... Ve soğuk... Mutfağa girdiğimde boş tabakları gördüm bulaşıklıkta ve şarap bardaklarını... Hala senden izler taşıyorlardı. Yediğimiz son yemeğin kırıntıları vardı içlerinde. Sonra salona doğru geçtim. Koltukta hala oturduğumuz yerlerin izleri duruyordu. Hafif çukurluklar ve potlamış kumaş... Sanki hala orada oturuyor gibiydin. Sonra karanlıkta ama ucunda ışık olan koridorda ilerledim. Tam banyonun yanından geçerken açık kapıdan içeriye doğru baktım. Duştan hala sular damlıyordu. Bir süre ağlarcasına damlayan duşu izledim.
Sonra odamıza girdim. Gözüme ilk ilişen yatağımız oldu. Uzun geceler boyu seviştiğimiz yatağımız. Dağınıktı ve orda da senin izlerin barınıyordu. Dokunsam hala sıcaklığını hissedecektim sanki. Sonra boy aynasında kendime baktım. Ama gördüğüm tek şey yalnızlığım oldu. Oysa her zaman her baktığımda aynaya, yanımda, solumda hep Sen'i görüyordum. Nasıl da alışmıştım buna... Derken gözüme komidinin üzerinde unuttuğun tokan ilişti. Bir sevinçle aldım avucuma ve kokladım onu. Kokun sinmişti ve hala buram buram Sen kokuyordun. O an daha fazla tutamadım göz yaşlarımı. Artık salıvermiştim onları. Gözlerimden yanaklarıma, oradan da çeneme... Ve çenemden damlayan o damla düştü avucumun içindeki tokanın üzerine...
(Müzik: Ludwig Van Beethoven - Moonlight Sonata)
İçimdeki hüzünle birlikte eve vardığımda sessiz bir ev karşıladı beni. Sessiz ve sensiz... Ve soğuk... Mutfağa girdiğimde boş tabakları gördüm bulaşıklıkta ve şarap bardaklarını... Hala senden izler taşıyorlardı. Yediğimiz son yemeğin kırıntıları vardı içlerinde. Sonra salona doğru geçtim. Koltukta hala oturduğumuz yerlerin izleri duruyordu. Hafif çukurluklar ve potlamış kumaş... Sanki hala orada oturuyor gibiydin. Sonra karanlıkta ama ucunda ışık olan koridorda ilerledim. Tam banyonun yanından geçerken açık kapıdan içeriye doğru baktım. Duştan hala sular damlıyordu. Bir süre ağlarcasına damlayan duşu izledim.
Sonra odamıza girdim. Gözüme ilk ilişen yatağımız oldu. Uzun geceler boyu seviştiğimiz yatağımız. Dağınıktı ve orda da senin izlerin barınıyordu. Dokunsam hala sıcaklığını hissedecektim sanki. Sonra boy aynasında kendime baktım. Ama gördüğüm tek şey yalnızlığım oldu. Oysa her zaman her baktığımda aynaya, yanımda, solumda hep Sen'i görüyordum. Nasıl da alışmıştım buna... Derken gözüme komidinin üzerinde unuttuğun tokan ilişti. Bir sevinçle aldım avucuma ve kokladım onu. Kokun sinmişti ve hala buram buram Sen kokuyordun. O an daha fazla tutamadım göz yaşlarımı. Artık salıvermiştim onları. Gözlerimden yanaklarıma, oradan da çeneme... Ve çenemden damlayan o damla düştü avucumun içindeki tokanın üzerine...
(Müzik: Ludwig Van Beethoven - Moonlight Sonata)
4 yorum:
buradan çıkaracağımız ders giderken evi temiz bırakıp gidelim :d
Alt metnini çok güzel kavradığın için seni tebrik ediyorum hippilazman. :)
tek basına bir sanatsın sen :) müzik eşliğinde kelimelerindeki tılsımı hissetmek mümkün .
Adsız, teşekkür ederim bu iltifatın için. :) Her kimsen...
Yorum Gönder