Sonsuz bir karanlığın içinde süzülüyordum şuursuzca. Hiçbir yaşam belirtisi olmaksızın. Ne bir ışık, en bir kalp atışı, ne bir ses, ne bir nefes...
"Ol kün!"
Ve kalp atışları... İki kalp atışı arasında adını andım... Buydu verdiğim tepki... Yaşam tepkim...
Ve derin bir nefes alışla yutup o sonsuz karanlığı, çıktım aydınlığa.
Aydınlık... Alabildiğine aydınlık...
İkinci aldığım nefeste seni doldurdum içime. Vücudumda her hücreye ulaşmanı sağladım. Damarlarımda dolaştığını hissedebiliyordum. Sonsuz bir huzurun içine doğru sürükleniyordum yavaş yavaş...
Etrafımda uçuşan notalar kozmik bir senfoni oluşturuyordu. Seni anlatıyorlardı bana.
Derinlerden gelen renkleri farkettim sonra. Gökkuşağının tüm renkleri bu senfoniye eşlik edercesine raks ediyordu. Senin suretini gösteriyorlardı bana.
Ben hayranlıkla izlerken bütün bu olup bitenleri, bir anda renkler yok oldu, notalar sustu... Sadece kalp atış sesimi duyuyordum... Ve arasında da senin adını...
Gördüklerimden öylesine büyülenmiştim ki, o iki kalp atışı arasında geçen sürede -adını andığım her anda- sana olan özlemim içime sığmaz, taşar oldu.
Korktum... Seni kaybetmekten korktum.
Ve gözlerimden bir damla yaş aktı, süzüldü çeneme. Parmağımın ucuyla aldım o damlayı ve bıraktım sonsuz beyazlığın içine.
Büyüdü...
Büyüdü...
Büyüdü...
Ve sana dönüştü gözyaşı damlam.
O an anladım ki, daha öncesinde izlemiş olduğum kozmik gösteri, aslında sadece bir başlangıçmış. Şimdi gördüğüm ise kozmosun ta kendisi...
Uzandım... Dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum... Ve etrafında dönmeye başladım...
Sen bir bütündün...
Bense etrafında dönen bir parça...
*** *** ***
(Görsel: Man's First Breath by Suzanne Tornquist)
(Müzik : Onur - Moonlight Passion)