19 Haziran 2011 Pazar

YOLLAR



Şimdi kalkmalı... Kalkmalı yataktan, herşeyi yaşadığımız ve adadığımız bu sunaktan. Kapıdan geçip çıkmalı, kıvrılan yollarda kaybolmalı. Yokuşları tırmanıp düzlüğe çıktığımda bulacağım evimin yolunu.

Sadece bir anlığına da olsa geriye dönüp bakmak. An be an uzaklaşan gecenin sıcaklığını bir daha hissetmek için içimde...

Merdivenlerini ağır adımlarla çıktığım köprüleri, teker teker aşıyorum şimdi. Ardımda bıraktığım gecenin ışığı yolumu aydınlatıyor, beni sürüklüyor sardunya bahçelerine doğru.

Yarın bir daha bu yollardan geçebilecek miyim? Kokusunu hala duyabildiğim bu anılara yenileri eklenecek mi?

Bu son değil...

Birgün...

Yine...

Işığı takip et ve ona ulaş.

(Müzik: Portishead - Roads)

11 Haziran 2011 Cumartesi

RÜYALARIM VOL. 4 - ÇÖL



SAVAŞ ARİFESİ

Bir çöl... Çevrem kum tepeleriyle çevrili. Etrafı iyice süzüyorum. Benden başka kimse yok. Mutlak sessizliği arada kum tepelerini yalayarak esen hafif rüzgar bozuyor. Hava bir hayli sıcak...

Kum tepelerine bakıyorum ve kararımı veriyorum. Okçuları şuraya, atlıları buraya yerleştirmeliyim... Savunma hattını şu şekilde kurup, bu yönden taarruza geçmeliyiz...

Ben savaş stratejileri kurarken, ardımda, biraz uzağımda birinin seslendiğini duyuyorum. Geriye dönüp baktığımda üç kişinin kum tepeleri arasından ağır aksak bana doğru ilerlediğini görüyorum. Biri erkek, ikisi kadın... Adam bana seslenirken yavaş yavaş yanıma geliyorlar.

Bedevi kıyafetleri içerindeki adam yanındaki kadınları gösteriyor bana. Kadınlar bir sultanın hareminden çıkmış kadar çekici ve tahrikkar duruyorlar, gözleriyle beni şehvetli bir şekilde süzüyorlar. Adam eğer ilgilenirsem uygun bir fiyata ikisiyle de birlikte olabileceğimi anlatıyor. Kadınların bakışları çok büyüleyici, kendimden geçmeme sebep oluyorlar...

Kadınların gözlerine kilitlenmiş, adamın sesi boğuk bir şekilde zihnimde dolanırken birden kendime geliyorum. "Bu bir tuzak!" diyor içimden bir ses.  Adamın yarın savaşacağım düşmanlarımdan biri olduğunu anlıyorum. Bana bu kadınları sunarken aslında amacının beni bertaraf etmek olduğunu farkediyorum. Teklifinin gerçekten çok cazip olduğunu ama ilgilenmediğimi söyleyerek bir şekilde adamı yanımdan uzaklaştırıyorum, gitmesini sağlıyorum.

ARAFTA BİR SAVAŞ

Kum tepelerinin üzerinden hızlıca süzülüp savaş meydanını havadan görüyorum. Tüm vahşetiyle bir savaş yaşanıyor aşağıda. Kılıçlar çekilmiş, birbirine vurdukça kıvılcımlar çakıyor. Oklar havada uçuşuyor. Kimisinin kolu kopmuş, kimisinin bacağı... Kimisinden acı feryatlar yükseliyor, kimisinden zafer çığlıkları... Atlılar dört dönüyor alanın içinde.

Savaş meydanının üzerinden hızlıca süzülerek karşıdaki tepenin yamacına varıp, alttan yukarıyı, tepenin ucunu görüyorum. Tepenin ucunda kendimi görüyorum. Üzerimdeki bedevi kıyafetlerini ve saçlarımı geriye doğru rüzgar uçuştururken, elimdeki asayı sallıyor, savaş meydanındaki askerlerimi komuta ediyorum. Ve o an anlıyorum; bu yaşanan savaş bir din savaşı ve ben de bir peygamber...

Kızıl birgün doğuyor. Havada kan kokusu var...

(Müzik : Led Zeppelin - Kashmir)

7 Haziran 2011 Salı

RÜYALARIM VOL. 3 - BULUT



Bahçedeyim, amaçsızca dolanıyorum. Bahçe merdivenlerinin orada bir şey görüyorum. Bir bulut... Yerden yaklaşık üç metre yükseklikte. Çok büyük bir kütlesi olmayan, belki bir otomobil boyutlarında bir bulut...

Bir müddet hareketsizce havada asılı duruyor. Sonra bulunduğum yere doğru süzülmeye başlıyor. İlk önce ne yapacağımı bilemiyorum, izliyorum. Yaklaştıkça bir korkuya kapılıyorum ve kaçmaya çalışıyorum. Ben kaçtıkça o beni takip ediyor. Terlediğimi hissediyorum. Yorulduğumu da...

Ve en sonunda, bahçenin bir köşesinde, duvarın dibinde beni sıkıştırıyor. Artık kaçacak hiçbir yer kalmıyor bana. Yenildiğimi kabulleniyorum. Yavaş yavaş üzerime çöküyor. O bana yaklaştıkça kalbim daha da hızlanıyor, histerik bir şekilde nefes alıp vermeye başlıyorum. Omuzlarıma kadar alçalıyor, beni içerisine alıyor...

Artık hiçbir şey göremiyorum. Her taraf bembeyaz bir sis halinde. Bulutun içinde olduğumu biliyorum. Mutlak bir sessizlik hakim içeride. Ne kalp atışımı hissedebiliyorum, ne de nefes alışverişimi duyabiliyorum. Bu dinginlikle birlikte az önce yaşadığım korkunun yerini de bir huzur alıyor ruhumda.

Ve birden nereden geldiğini anlayamadığım, kulaklarımla değil de sanki içimde hissettiğim, ruhumun derinliklerine işleyen ulvi, davudi ve de ilahi o sesi işitiyorum; Allahu ekber ve lillahil hamd

Nasıl olduğunu hatırlamadığım bir şekilde kendimi evin içinde buluyorum. Odaları geziyorum. Ben gezerken odaları, avizelerin altına yaklaştıkça lambalar yavaş yavaş aydınlanmaya, ben tam altlarındayken de son seviyeye gelip ışıl ışıl parıldamaya ve sonra da kıvılcımlar saçarak patlamaya başlıyorlar. Sanki başımdan aşağı yıldızlar, nurlar yağıyordu. Ve bu bana kutsandığım hissi uyandırıyordu.

(Görsel: Fesetti - Disappear )
(Müzik : Omar Faruk Tekbilek - Salute To The Sun)

6 Haziran 2011 Pazartesi

RÜYALARIM VOL. 2 - MEZAR


Şafak vakti, hava alacakaranlık. Bir uçurumun tepesindeyim. Aşağıda hırçın dalgalar kayaları dövüyorlar. Sesini duyabiliyorum.

Önümde bir mezar, taze bir mezar. Toprağı hala nemli ve kabarık. Etrafı avuç büyüklüğünde taşlarla çevrelenmiş. Başucunda tahtadan yapılmış bir haç. Haçın üzerine, tepesine yerleştirilmiş bir sarık, yeşil beyaz renklerde. Haçın sağ koluna asılı bir tespih, rüzgarda hafif sallanıyor.

Solumda biri var, görmediğim ama varlığını hissettiğim. Sağımda ise bir imam, Kur'an okuyor...

4 Haziran 2011 Cumartesi

RÜYALARIM VOL. 1 - KARANLIK VE SOĞUK



Bir koridor... Yerleri siyah beyaz karolarla döşeli bir koridor. Duvarları dar, tavanı basık... Havada dezenfekte kokusu var. Bir hastane koridoru. Ucunda bir kapı, yamuk yumuk, gotik bir kapı. Kapının orada, tavanda bir floresan lambası, yanıp sönüyor düzensizce...

İçimde anlamsız, korkuyla karışık ama ilk defa yaşadığım bir heyecan. Öylece bekliyorum koridorda. Ses yok, insan yok. Neyi beklediğimi bilmiyorum, neden orada olduğumu da...

Kapının ardından ağır aksak adım sesleri duyuyorum. Kapı açılıyor. Bir hemşire, yeşil ameliyat önlüğü kan içinde, hayli fazlaca... Kucağında bir şey taşıyor, bir yastık ya da tepsi... Bezi kan içinde...

Ağır adımlarla yanıma yaklaşıyor, yaklaştıkça gözleri tavana dikili, trans halinde. Kucağında ne taşıdığını görüyorum. Avuç büyüklüğünde hayvan mı insan mı olduğu belli olmayan ceninler, sanki et parçaları, kanlı...

Hemşire yanımda durup bir şarkı mırıldanıyor; "Yedi ölü bebek, yedisi de yüzüğün içinde..."

Hemşire trans halinde...

Havada kan kokusu var...


(Müzik: Onur - Dark & Cold)

2 Haziran 2011 Perşembe

MÜSLÜM GÜRSES ALKOLDEN ARINMA VE "KLİNİK TEDAVİSİ" ÜZERİNE ANALİZLER


#1) Emin olmamakla birlikte gözlerimiz bizi yanıltmıyorsa eğer ironik bir biçimde çekimin yapıldığı mekan Üsküdar Kuzguncuk'taki Eski Tekel Binası'dır.

#2) "Alkol bütün kötülüklerin anasıdır" temalı bu çalışmada, alkolden nasıl bir "klinik tedavisi" ile arınacağımız bizlere uygulamalı olarak gösterilirken, hatun kişinin büyük bir zevkle sigarasını tüttürmesi izleyiciyi ikilemlere sürüklemekte ve izleyicide az önce izlediği ve artık tiksindiği alkol yerine "Neyse boşver, yak bir sigara" duygusu uyandırmaktadır.

#3) Görselin ilk dakikasında er kişinin "Bağla beni nnnığğaahhh" söylemi ve ilerleyen dakikalarda hatun kişinin bağlı ve hareket edemeyen er kişiye bakarak "zevkle" sigarasını içmesi BDSM Fetişizmi kategorisinde değerlendirilip, "Çocukların ve gençlerin fiziksel, zihinsel, ruhsal ve ahlaki gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek yayınlar yapılmaması" ilkesini ihlal edebileceğinden +18 yaş uyarı işaretinin konması gerekmektedir.

#4) O kadar çok süt içmek insanda gaz yapar.

#5) Filmin çekildiği dönemi de dikkate alırsak uygulanan "klinik tedavisinde" er kişiye içirilen SEK marka şişe sütler filmin yüksek maliyetini gözler önüne sermektedir. Film yüksek bütçeli bir prodüksiyondur.

#6) Film boyunca alkolden arınmaya çalışan Müslüm Gürses'in bir başka şarkısında geçen "Açılsın meyhaneler / Yıkılsın minareler" sözü izleyiciyi daha farklı çelişkilere sürükleyen bir başka noktadır.

#7) Filmin soundtrack'inde kullanılan şarkı izleyicide "Of ulan! Kuralım çilingir sofrasını, açalım yanına da bir büyük..." deme ve uygulama isteği uyandırmaktadır.

#8) Yukarıda sıralandığı gibi BDSM Fetişizmi ve süt materyallerinin kullanımı aslında yönetmenin, rahatsız filmlerin rahatsız (deli/dahi) yönetmeni Stanley Kubrick'in "A Clockwork Orange (Otomatik Portakal)" filmine inceden bir göndermesidir. Yönetmen böylelikle büyük ustaya olan saygısını sunmaktadır.